Uzman isim Alanya’da hissedilen depremin ardından uyardı

Akdeniz’de tam manasıyla fay araştırmasının yapılmadığını vurgulayan Jeofizik Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı İhsan Erman Kaptanoğlu, “Antalya bir deprem bölgesi değildir söyleminden vazgeçip, deprem hayatımızın bir parçasıdır anlayışına geçmeliyiz. Son dönemlerde sık sık yaşadığımız depremler bu bilinci artırmalı” dedi.

Uzman isim Alanya’da hissedilen depremin ardından uyardı

TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı İhsan Erman Kaptanoğlu önceki gün akşam saatlerinde Kumluca açıklarında 4.7 büyüklüğünde meydana gelen ve Alanya’da da hissedilen depremin ardından açıklama yaptı. Kaptanoğlu, “Bu Antalya Körfezi’nde sıkça rastlanan, orta derinlikte ve orta kuvvette kırılmanın sonucu oluşmuş bir deprem. Deprem, Afrika Levhası’nın, Anadolu Levhası’nın altına daldığı, Kıbrıs Yayının kuzey yönünde gelişen ve sismik boşluk olarak tanımladığımız bölgede meydana gelen kırılma sonucu oluştu. Kıbrıs Yayı ve bu yayın ülkemiz tarafında kalan Akdeniz Körfezi’nde her yıl çeşitli büyüklüklerde çok sayıda deprem meydana geliyor. İlksel odak mekanizması çözümüne göre deprem, kuzey-güney doğrultusunda uzanan bir normal fay hareketi ile ilgili” dedi.  
“YERİN YAPISINA GÖRE ŞİDDETLENEBİLİR”
Depremin odak noktasına en yakın yerleşim yeri olan Kumluca’da Doç. Dr. Osman Uyanık tarafından sıvılaşma potansiyeli araştırmalarının yapıldığını ve zemin sıvılaşması bakımından oldukça riskli olarak değerlendirildiğini hatırlatan Kaptanoğlu, “Yüzeye yakın yer altı suyu seviyesi olan ve ince taneli kumlu-siltli alüvyon zeminin olduğu Kumluca, deprem gibi bir sarsıntı ile birlikte zemin sıvılaşmasına maruz kalabilir. Sıvılaşma, deprem sırasında zemin hasarlarına neden olan en önemli faktörlerden biri. Zeminin adeta bir sıvı gibi davrandığı olaydır. Zeminde farklı türlerde deformasyonlara neden olan sıvılaşma, yerleşim alanlarında meydana gelmesi halinde, yapıları olumsuz yönde etkileyerek önemli derecede hasara yol açabiliyor. Sıvılaşma sonucunda yapılarda genellikle yan devrilme ya da yeraltına gömülme deformasyonları görülüyor. Odak noktasında oluşan depremin büyüklüğü, yerin yapısına göre şiddetlenebilir. Yer yapısı alüvyon ve suya doygun bir zemin ise hissedilen deprem büyüklüğü (şiddeti) daha yüksek değerlere ulaşacaktır. Kaya birimlerde ise zemin büyütmesi daha düşük” diye konuştu. 
“TAM MANASIYLA ARAŞTIRMA YAPILMADI”
Henüz Akdeniz’de özellikle Antalya Körfezinde tam manasıyla bir fay araştırmasının MTA tarafından yapılmadığını vurgulayan Kaptanoğlu, “İvedilikle böyle bir çalışmanın yapılması, körfezde yer alan diri fayların tespit edilmesi ve diri fay haritalarına işlenmesi gerekiyor.  Böylelikle deprem risk analizleri yapan biz jeofizik mühendisleri daha doğru sonuçlara ulaşmış oluruz. Ege-Kıbrıs Yayı, Türkiye’nin güney kıyısı yakınlarında, Girit adasının güneyinden geçerek kuzeydoğu yönünde Rodos adasının güneyinden Fethiye Körfezi’ne doğru uzanır. Ayrıca Ege-Kıbrıs Yayı, Antalya Körfezi, Kıbrıs kuzeyi ve İskenderun Körfezi arasında içbükey bir kavis yapar. Bu yayın kuzeybatıya doğru devamını, Antalya Körfezi’nden başlayan ve kuzeybatı doğrultusunda devam eden ters fay niteliğindeki Aksu bindirme fayı temsil eder. Bahsedilen Ege—Kıbrıs Yayı boyunca Afrika plakası, Anadolu bloğunun altına doğru dalıyor. Bu fay sistemi üzerinde oluşmuş 7 ve üzeri büyüklükteki depremler 26 Haziran 1926’da Datça açıkları 7.7, 25 Şubat 1935’de Girit kuzeyi 7.1, 9 Şubat 1948 Akdeniz 7.2, 25 Nisan 1957 Akdeniz 7.1 büyüklüğündeki depremler” ifadelerini kullandı. 
“YERLEŞİM YERİ SEÇİMİNİN HER AŞAMASINDA OLMALIYIZ”
Jeofizik mühendisleri olarak yapılaşmanın her aşamasında katkı koyabilecek modern yöntemlere sahip olduklarını söyleyen Kaptanoğlu, “Bize göre kentlerin yerleşeceği uygun alanların belirlenmesi için deprem etkilerini en aza indirmek amacı ile birinci aşamada derin yeraltı yapısal durumun jeofizik yöntemler ile belirlenmesi gerekli. Biz buna makro-bölgeleme diyoruz. Birinci aşamaya göre uygun yerleşim alanlarında mikro-bölgeleme çalışmaları yapılarak özel durumlar hariç 30 metre derinliğe kadar yerin fiziksel özellikleri jeofizik yöntemler ile belirlenir. Daha sonra ki aşamada ise parsel bazında yerin fiziksel özellikleri detaylı ortaya konur. Deprem ve yerin özelliklerine bağlı uygun bir biçimde tasarlanan inşaatın yapım aşamalarında yine jeofizik yöntemler kullanılarak yapının projeye uygunluğu kontrol edilebilir. Mevcut betonarme yapıların depreme dayanıklı olup olmadığını belirlemek için gerekli yapı parametrelerini (temel tipi, düşey donatı sayısı ve aralıkları, etriye sayısı ve aralıkları, donatı korozyon durumu, beton dayanımı, yapının periyodu vb.) yapı jeofiziği yöntemleri ile yapıya zarar vermeksizin belirleniyor. Jeofizik mühendisleri olarak deprem master planında yerleşim yeri seçiminin her aşamasında olmalıyız. Ayrıca mevcut yapılar içerisindeki çürük yapıları hızlı bir biçimde ayırt edebilecek yöntemlere ve bilgiye sahibiz.   
Antalya bir deprem bölgesi değildir söyleminden vazgeçip, deprem hayatımızın bir parçasıdır anlayışına geçmemiz gerektiği aşikardır. Çevremizdeki fay sistemlerinin durumu, son dönemlerde sık sık yaşadığımız depremler, bizdeki bu deprem bilincini artırmalıdır” dedi.

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER